Türkiye her ne söylenirse söylensin, hangi rakamlar açıklanırsa açıklansın bu gün ekonomik olarak ciddi sıkıntılar çekmektedir. Belki de iyi gibi görüne bilir fakat bir gerçek var ki, yabancı istilasında olan bir ekonomimiz var. Milli ekonomi sömürüldüğü için köylü, işçi, esnaf fakirlik sınırının altında yaşam savaşı veriyor. Tabi bu sadece bu günün meselesi değil. Dünden bu güne beynelmilel sermayenin milli ekonomimizi soyduğunu, milletimizi fakirleştirdiğini görürüz. Fakat ne yazık ki tarihten gelen bu manzaradan hiç ders almadık. Her gelen iktidar, koltuğunu muhafaza etmek uğruna beynelmilel sermayeye mıknatıs gibi sarıldı. Yabancı sermayenin ülkemizi nasıl soyduğunu görmezlikten geldi. Tarihi seyri için de yabancı sermaye bu ülkeyi kalkındırmak için değil, milli ekonomiyi sömürmek, milleti fakirleştirmek için geldi. Araştırmalar yabancı sermayenin arkasın da ?Bütün milletler sana kulluk, kölelik edecekler? zihniyetin jönlerini ve uydularını görmekteyiz.
Ekonominin yıkılmasın da yabancı sermaye ağırlığı.
1839 yılların da Mustafa Reşit paşa tarafından ilan edilen tazminat fermanıyla başlayan dönemlerde yabancı sermaye ve yerli işbirlikçilerinin ekonomimizdeki etkilerini görmeye başlarız. Tazminatın getirdiği kozmopolit politika. Türkiye´deki azınlıklara siyasi haklar yanında, ekonomik haklarda vermektedir. Kapitülasyonlarla yabancı sermaye müesseseleri ve azınlıklar büyük imtiyazlara sahip olmuşlardır. Yerli sermaye ve sanayi bu geniş imkan ve imtiyazlara sahip yabancı sermaye karşısında gelişemedi ve yavaş, yavaş erimeye başladı. Mason, Hıristiyan ve Yahudi politikacıların tesirlerine muhatap olan devlet kendi milletini koruyamaz duruma geldi. Osmanlı imparatorluğunun yıkılışına doğru Yahudi. Rum ve ermeni patronlar ekonomide mutlak hakimiyet kurdular. Millet Devletin bekası için cepheler de canını verirken, devlet içindeki soyguncular, gayri meşru, gayri milli sermayelerini şişirdikçe şişirdiler. Böylece milli servet yabancıların eline geçti.
Millet dünya tarihinde eşine rastlanmayacak fedakarlıklarla vatan müdafaası verdi. Zor denen Askeri zaferler kazanarak Kurtuluş savaşından galip çıktı. Ne yazık ki, dökülen kanların, sönen ocakların bedelini ekonomik olarak alamadı. Dünya Yahudiliği Lozan´da, Türkiye´ye şirin gözükerek Rumlardan ve Ermenilerden boşalan ticari kolları ele geçirdi. Bu arada mason locaları Yahudi sermayesine emniyetli manken ortaklar temin eden gizli bir iç pazarı vazife edindi. Korumasız kalan milli sermaye, yabancı sermaye karşısında kendisini koruyamaz duruma geldi.
İmtiyazlı yabancı sermaye
Türk ekonomisini soymak ve sanayileşmesine mani olmak için her dönemde en önemli vasıta yabancı sermaye olmuştur. Gelen imtiyazlı yabancı sermaye, yerli sermayenin önünü tıkamış, rekabet gücünü kaybettirmiştir. Gelen yabancı sermaye hiçbir zaman sanayiye yatırım yapmamış ya montaj sanayiye, ya da ehemmiyetsiz yatırımlarla finans sektöründe değerlendirilmiştir. Mesela 1969 yılında 35 yabancı sermaye çalışma izni alınıştır.
Gelen yabancı sermayeler sanayi ürünlerine hiç yatırım yapmamış, çiklet, meşrubat, bisküvi gibi yerlere yatırım yapmışlardır.
Yabancı sermayeyi teşvik kanununa göre, memleketimize akan yabancı sermaye en kısa zaman da en yüksek karların kazanılacağı sahalara aktarılmış, ülkeyi yabancıya muhtaç etmeyecek, ithalattan kurtaracak sahalara yatırım yapılmamıştır.
Yabancı sermaye her devirde büyük imtiyazlara ve rekabet imkanlarına sahip olmuştur. En karlı sahalara yatırım yaparak,
dışarıya büyük karlar transfer etmiştir. Yabancı sermaye, milli sanayii yıkarak, ekonominin kalkınmasını durdurmuştur. Yabancı sermaye istilası devam ediyor.
Bugün de durum değişmemiştir. Yabancı sermaye millet ve devlet kalkınması için değil, kar temin etmek için gelmektedirler. Geçmiş iktidarlar ve bu günkü iktidar yabancı sermayeyi himaye etmektedir, iktidarda kalma uğruna Türkiye ekonomisinde hakim güçlere imkanlar sağlanmaktadır. Her dönemde de kalkınmış, müreffeh Türkiye masalları sözde kalırken, milletin ekonomik hayatı bir kriz ortamı içinde geçmektedir.
Bu gün baktığımız da % 10´ bir kesim ülke geneline hakim olmuş, milletin genel ekseriyeti fakir ve sıkıntı içinde olduğu görülmektedir. Bel bağlanılan yabancı sermaye kalıcı yatırımlar yapma yerine her zaman olduğu gibi büyük kar sektörlerine yatırım yapılmakta, milletin parası soyularak dışarıya transfer edilmektedir. Milli müesseseler bile yabancılara satılmakta, ülke ekonomisi istila altına sokulmaktadır. Yerli sermayeye imkanlar sağlanmaması, rekabet ortamında yerini alamaması beraberin de fakirliği getirmektedir. Milli ekonomi üzerine çöreklenen yabancı sermaye ve ithalata dayalı ekonomi yerli üreticileri yok oluşun eşiğine sürüklemektedir.
Milletimizin fakirliği ve sefaleti, millet ekonomisi üzerindeki baskıcı yabancı sermaye milli ekonomiyi yıkmasından doğmaktadır. Milli gelirin büyük bir kısmının yabancı sermayenin kasalarına akmasından meydana gelmektedir. Milli servetin çarçur edilmesinden, gayri milli unsurlara kar ve iktidar temin edilmesindendir.
Bütün milletler sana kulluk,
kölelik edecekler
200 yıllık yıkılış tarihimiz de ve bugün her an bir krizle karşı karşıya kalan ekonomimiz tesadüfen bu hale gelmemiştir. Beynelmilel Siyonizmin ekonomi politikası, Fener patrikhanesi ve Roma Katolik kilisesinin müştereken hazırladıkları planlar semeresini vermektedir.
Bilindiği gibi Yahudilik müttefikleriyle birlikte cihan hakimiyeti kurabilmek için çalışmıştır. ?Bütün milletler sana kulluk, kölelik edecekler? prensibiyle çalışmaktadırlar. Yahudilik, milletlere hükmedebilmek için onların ekonomilerini yıkmaya ve hakimiyeti almağa çalışmakta, her türlü soygun yollarına ve sabotaj usullerine müracaat etmektedir.
Muharref Tevratm çizdiği ekonomik hedefler bunu apaçık ortaya koymaktadır..
İstanbul
20.04.2024